Evet seviyorum bu şehri (“NYC”) ama insanlarına biraz gıcığım
galiba. Sürekli bir koşuşturma halindeler
bir kere, oradan oraya savruluyor gibiler.
Hızlı hızlı adımlar veya doğrudan jogging yapanlar, pıtır pıtır gitmeler,
sanki her yere geç kalmışlar (belki de kalıyorlardır bu arada ha, bir yere
zamanında varmak mümkünsüz gibi görünüyor)…
Masaya oturursun, biraz ağırdan alıyorsan ve tabağının yarısını
bitirmişsen “ar yu dan vit det” ile ensende bitivermeler, yok bacım
tadına varıyordum daha. Ya da kahvenin son yudumlarını alırken “küüt” diye
hesabı burnuna dayamalar. Babacım bir
dursaydın iki keyif yapacaktık, yok hayıırr bu masayı daha başkasına satacağım. Bir diğer vaka, diyelim ki 4 kişilik bir
ekiple masaya oturacaksınız, ve mazallah 2 kişi olarak ordasınız, herkes
gelmeden hayatta almazlar “Ay kent siıt yu antil dı parti iz kompiliit”, oldu
tatlım… Deli mi ne yaf, aman o arada masayı başkasına satma şansı kaçmasın!
Herkes güleryüzlü, “haylar, baylar” havada uçuşuyor ama pek
samimiyetsiz bir haldeler, yazık. “Ay
mist yu so maaççç” diye haykırırken bile şöyle adam gibi sarılmazlar
birbilerine, bir omuz tokuşturmacadan, eli enseye atmacadan ibaret sarılmaları
adeta. Oyda şöyle doya doya, sıkı sıkı
sarılmanın yerini hiç tutar mı o trapez hareketi…
Bir de arkadaş, biri bunların ses ayarlarını yapsa keşke,
niye bu kadar çok bağırıyorlar bir anlasam.
Akdeniz insanları biraz celalli konuşur kabul, bir heyecan vardır, tempo
arttıkça sesler de yükselir ama orada bir devinim olduğu bellidir. Bunlar direk bağırıyorlar, haykırıyorlar
durduk yere! Hele bir de alkol aldılar mı, vay haline dev boy kakafoni…
Ahkam kestim işte ohhh, tecrübeleriniz farklı olabilir
elbette, sözüm meclisten dışarı demek lazım gelir burada, dedim sayalım ;)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder